Funk 1960’lı yılların ortalarında soul, jazz ve R&B tarzlarının etkisinde Afrikan-Amerikan sanatçılar tarafından geliştirilmiş bir müzik türüdür. 1960’larda ırkçılık ve baskıyla yaşamakta olan siyahiler için yeni bir ses ve akım olmakla birlikte, dans müziği fanı olan her Amerikalı gencin gözünde bir çığır açmıştır ve yeni bir groove olmuştur diyebiliriz. Groove, müzikte ritmik itici bir güç, şarkı bağlamında gelen özel bir hareket hissi olarak tanımlanabilir ve funk türü tamamen yarattığı groove ile alakalıdır. 70’lerde ortalığı kasıp kavuran funk’ın asıl hikayesi ise James Brown ile başlar.
Soul müziğin babası olarak bilinen James Brown, 60’lar siyahi müziğine bir R&B sanatçısı olarak damgasını vurdu ve 60’ların ikinci yarısında orkestrasıyla adeta bir devrim yaptı. Bazı soul ve R&B kalıpları yıkılarak yepyeni bir akım yaratıldı ve bu akımın en belirgin özelliği ön plana çıkan davul, bass ve ritim oldu. Orkestradaki her enstrüman vurmalı stilinde çalınırdı. Soul ve rock&roll’da bir ölçüde vurgu ikinci ve dördüncü vuruştayken James Brown, bu kalıbı vurguyu birinci vuruşa alarak yıktı. Birincinin ritmi, aslında Afrika müziğine dayanan bir tekniktir ve birincinin tekrarlanması aradaki diğer vuruşların üzerine inşa edilecek müziğe ve dansa oldukça büyük bir yer açar. James Brown’un yaptığı da buydu: kafasındakini orkestrasına aktarıyor ve gerek bedeniyle gerek şarkı sözleriyle ritme ayak uyduruyor, dans ediyordu. İşte 1968’den bir performansı ve funk’a öncülük ettiği Cold Sweat şarkısıyla James Brown:
Amerika’nın batı kıyısında da bir grup funk’a öncülük etti: Sly and the Family Stone. Grup üyelerinin her biri ön plandaydı ve bir orkestra-solist ayrımı yoktu. Grup döneme aykırı olarak karışık uyruklu bir gruptu fakat üyeler hiçbir zaman ayrışmıyor, birbirlerini tamamen aile olarak görüyorlardı. Şarkı sözlerinde de her zaman barış ve birliktelikten bahseden grup, 70’leri ve funk çağını her yönüyle etkiledi. Grubun basçısı Larry Graham, tellere baş parmağını vurmak suretiyle bass’ta davul efekti yaratacak bir teknik geliştirdi: slap-bass. Bu teknik daha sonraları funk’ta belirleyici bir özellik oldu. Grubun lideri Sly Stone da şarkı sözlerinin yanı sıra funk görünümünü ve giyim stilini de belirledi.
Dönem siyahi halkın hakları için savaştığı çetin ve çetrefilli bir dönemdi. James Brown, popülerliği ve aktivist kişiliğiyle bu açıdan da önemli bir yer tutuyordu. Yurttaşlık hakkı hareketinin liderlerinden biriydi. 1968’de hareketin öncüsü Martin Luther King’in suikastiyle yıkılan halk James Brown’a dönmüştü ve funk bir nevi derde deva olmuştu. Say It Loud I’m Black and I’m Proud isimli şarkısı ulusal listelerde 10. sıraya çıkmayı başarmıştı.
James Brown’ın yarattığı bu yenilikçi serbest stil çabucak yayıldı ve 70’lere damgasını vurdu. Amerika’nın batı kıyısından Sly and the Family Stone gibi gruplar bu yeni tarzı benimsedi ve kullandı. Bu gruplardan bir diğeri de 1970’te yayınlanan ilk albümleri East Bay Grease ile Tower of Power oldu. Albüm tam anlamıyla dönemi ve geçişi yansıtan soul, funk ve rock içerikli karma bir albümdü ve albümün ismi kullandıkları funk-rock tarzına dayanarak yeni bir janra ismi olarak kullanılmaya başlandı. Grup 70’lerde birçok hit parça çıkararak oldukça başarılı oldu. Fakat yine de 1970’de ilk olarak 1 numaraya yerleşen şarkı Sly and the FamilyStone’dan Thank You (Falletinme Mice Elf Again) idi. Videoda Larry Graham’in ünlü slap-bass tekniğini de görebiliyoruz.
Ardından, Tower of Power gibi birçok funky grup kendini gösterdi: The Meters, Ohio Players, The Commodores, Kool&The Gang… Bu funk gruplarının yanında döneme ayak uyduran isimler de oldu; Stevie Wonder’ın efsane şarkısı Superstition, David Bowie‘den Fame ve The Jackson 5’tan Dancing Machine gibi. Efsane sanatçı Prince de kariyerine funk ile başlamıştı. Sadece siyahiler değil bütün Amerika bu funk akımından etkilendi. Hatta ünlü İngiliz rock grupları da albümlerine funk-rock parçalar ekledi. Led Zeppelin’in The Crunge isimli şarkısı buna verilebilecek en iyi örneklerden bir tanesidir. Led Zeppelin dışında özellikle İskoç asıllı bir grup olan Average White Band’i örnek gösterebiliriz. Kendilerine özgü funk şarkıları Picking up the Pieces ile James Brown’u bile etkilemeyi başararak öne çıktılar ve listelerde bir numaraya yükselmeyi başardılar.
70’lerdeki psychedelic rock etkisi de yadsınamaz. Funk-rock’a yeni bir yaklaşım getiren George Clinton, kurduğu iki grubu, Parliament ve Funkadelic ile bir sub-janra olarak P-Funk’ı geliştirdi. Bu iki grup sahnelere beraber çıktılar ve genellikle isimleri birlikte anılarak P-Funk terimi ortaya çıktı. Jimi Hendrix ilhamlı Funkadelic albümü Maggot Brain ve bilim-kurgu etkili Parliament albümü Mothership Connection ile psychedelic funk’ı meydana getirdiler. Grup, fütüristik sahne performansları ile siyahi gençlere bir umut ve ilham kaynağı oldu. Onlar için de bir gelecek olduğunu gösterdiler ve siyahi rock müziğindeki boşluğu doldurdular. George Clinton uzaylı kıyafetleri ve uzay gemisi içerikli absürd ve ilginç şovlar yaparken, bir başka grup olan Earth, Wind and Fire da P-Funk’ın sert etkisiyle arası çok iyi olmayanlara yine ilginç olan dans ve sihir içerikli farklı bir şov sunuyordu. Earth, Wind and Fire funk kökenli bir başka janra olan disco’ya da göz kırpıyordu.
70’lerin ikinci yarısında disco müzik türü çok geç kalmadan kontrolü eline aldı. Funk öncüleri bu yüksek talebe ayak uydurmak zorundaydı. Sly and the Family Stone dağılırken James Brown The Original Disco Man isimli disco-funk bir albüm çıkarttı. Funk’tan türeyen disco, funk’ın özünü oluşturan birincinin ritmini terk ediyor, yerine teknolojiyi kullanarak davullarda four-on-the-floor tekniğini getiriyordu. Four on the floor, 4 tam vuruşun istikrarlı bir şekilde, metronom varmışçasına tekrarlanmasıyla yapılır. Synthesizer özellikle disco ve elektronik müzikte kullanılan bir başka önemli elementtir.
Sonuç olarak 70’lerin sonunda ipler artık tamamen disco’nun elindeydi ve funk, saf funk olarak etkisini yitirmişti. 80’lere iki farklı janra olarak bölünerek devam etti: disco ve hip hop. Hip hop’ın ruhundaki birçok element ve dil de funk köklerinden gelir ve hip hop beat’lerinde ağırlıkla funk sample’ları kullanılır. Hatta bir James Brown şarkısı olan Funky Drummer, hip-hop tarihinde 150’den fazla şarkıda sample olarak kullanılmıştır. İşte James Brown’un davulcusu Clyde Stubblefield’ın anlatımı ve performansyla funk ve Funky Drummer:
Günümüzde de funk gerek kendisi gerek de kendisinden sonra gelen alt türleriyle etkisini koruyor. Hip hop’ın yanında birçok hit şarkı disco-funk etkisi taşıyor. Robin Thicke‘in sansasyonel şarkısı Blurred Lines ve başlı başına bir disco grubu olan Daft Punk’ın Get Lucky ve Lose yourself to Dance gibi şarkıları bu örneklerin en başında geliyor. Tabi ki James Brown etkisinin gözle görülebilir olduğu Bruno Mars’ı da unutmamak gerek. Yeni dönem funk’ı canlandıracak isim Bruno Mars olabilir. Şarkılarında birçok kez disco ve funk’a başvuran Bruno Mars, Mark Ronson ile olan şarkıları Uptown Funk’ın başarısından sonra yeni albümünde de 24K Magic, Finesse ve Chunky gibi şarkılarla funk’ı canlı tutmaya devam etti. radyo boğaziçi olarak biz de bu ay sizleri funk temasıyla canlı tutuyoruz!
Bruno Mars’ın James Brown dansı yaptığı performansı için: