Beyza Sönmez ve Fatma Arslan’ın yazısıdır.
Décollage’ın bu bölümünde Pera Müzesinin ev sahipliği yaptığı “İstanbul’da Bu Ne Bizantinizm” sergisinin küratörü Emir Alışık’ı ağırlıyoruz. Bizans’tan ilham alan üretimlere odaklanan bu sergi, uzun yıllardır Orta Çağ ve Bizans’ta sanat hakkında akademik çalışmalar yapan Emir Bey’in ilk kuratörlük deneyimi. Serginin her köşesinde onun ve ekibinin Bizans’a olan ilgisini ve tutkusunu hissedebiliyor, daha önce ilginiz olmasa bile Bizans sanatına dair yeni perspektifler kazanarak sergiden ayrılıyorsunuz.
Ziyaretçilere açık olduğu dönemde pek çok kesimden sanatseverin ilgisini toplamış olan bu sergiyi Pera Müzesi’nin resmi sitesinden hala online olarak gezebilirsiniz.
İstanbul’da Bu Ne Bizantinizm sergisinden ilhamla hazırlanan playlist eşliğinde keyifli okumalar dileriz!
Sergiyi gezerken Kitsch roman kapaklarından Cyberpunk manzaralarına kadar çok farklı işlerle karşılaştık ve birçok popüler kültür öğesini Bizans kültürüyle iç içe gördük. Bunca çeşitlilik içerisinde eserleri seçerken nelere dikkat ettiniz? Sergide kullandığınız bazı içerikler (müzikler ya da video oyunları gibi) sizin kişisel zevkinizi yansıtıyor mu?
Bu eklektik seçkideki parçalar Bizans tarihi, kültürü, sanatı, mimarisiyle ilişkileri bağlamında bir araya geliyor. Serginin büyük bir bölümünde Konstantinopolis ve şehrin sakinlerinin popüler kültürdeki yansımaları önemli yer tutuyor, çünkü Konstantinopolis’in son yüz elli senedeki arkeolojik gelişmeler ve tarihyazımındaki dönüşümlerle daha ulaşılabilir ve bilinir hale gelmesini vurgulamayı tercih ettik. Bunun yanında, farklı tarihyazımı geleneklerinden beslenen, birbirinden ayrışan ideolojik saiklerle ortaya çıkarılmış üretimleri bir araya getirmeyi önemsedik; böylelikle Bizans tarihinin çok çeşitli hikayeleştirilme hallerini göstermek istedik. Sergide karşılaştığınız malzemelerin bir kısmına araştırmaya girişmeden önce aşinaydım, bazılarını keyifle izledim, okudum, dinledim. Ancak estetik ya da düşünsel olarak ekip olarak ön plana çıkarmak istemediğimiz ürünler de serginin parçaları. Bizantinizm’in hallerini inceleyen bir sergiyi böyle kurgulamanın doğru olacağını düşündük, bir araya gelen malzeme üzerinden biz bir söylem üretmeye çabaladık.
Peki ya ziyaretçilerin sergide kendi hayatlarına dair bulabilecekleri neler var?
Bir araya gelen malzeme çok geniş bir yelpazeye yayılmış durumda: Edebiyat, müzik, sinema, video oyunları, çizgi roman, moda illüstrasyonları…Bizans’la ilişkileri bağlamında bir araya getirsek de bunların bir kısmının yegane özellikleri ya da varoluşları Bizans’tan ilhamları değil. Gerek üretim üslubu gerekse konu olarak Bizans’ın eklektik bir kaynaklar bütününün küçük bir parçası olduğu birçok eser var. Sanıyorum bu yüzden Bizans tarihine aşina olmayan kişiler de sergide tanıdıkları bir şeyler buldular ve umuyorum bu tanışıklıklarına bir de Bizans tarihi boyutu eklendi.
Sergide moda konulu “Tekstil Anıtlar” kısmında Chanel’in eski baş tasarımcısı Karl Lagerfeld’in bir röportajından kesit de sergileniyordu. Bu röportajda Lagerfeld, İstanbul’un artık Bizans şehri niteliğini kaybettiğini söylüyordu. Bu alanda çalışan biri olarak sizce İstanbul Bizans’ın ruhunu ne kadar taşıyor?
Ruhu herhalde herkesin kendi deneyimleri dolayısıyla hissedilen bir şeydir ancak Bizans’ın somut kültürel mirası İstanbul’un her yerinde. Hatta İstanbul’un bizzat kendisi bu mirasın şekillendirdiği bir şehir. Lagerfeld’in röportajı hem 90’lardan sonra başlayan modanın Bizans’ı yeniden keşfinin ilk aşamalarının niteliğini göstermede etkili hem de Brigitte Pitarakis’in küratörlüğünü yaptığı İstanbul’dan Bizans’a: Yeniden Keşfin Yolları, 1800-1955 sergisinde ele alınan yüz elli senelik Bizans arkeolojisi ve tarihinin İstanbul odaklı gelişiminin popüler kültürde yer bulma ve bulamama biçimlerine bir örnek.
Bildiğimiz kadarıyla bu sizin ilk küratörlük deneyiminiz. Nasıl bir tecrübe olduğundan bahsedebilir misiniz?
Öyle, evet. İlk küratörlük deneyimiyle salgın üst üste geldi. Genelde tüm ekibin evden çalıştığı uzun bir araştırma, paydaşlarla bağlantı kurma, metinlerin çeviri ve düzeltileri süreci geçirdik. Ancak benim de parçası olduğum bu ekip sergi organizasyonuna çok aşina, dolayısıyla aslında sürecin nasıl ilerleyeceğine dair net bir fikrimiz vardı. Buradaki en büyük belirsizlik ve sorun elbette salgındı. Sergi içeriği içinse nispeten yeni oluşan Bizantinizm literatürü ve daha olgun Ortaçağcılık (Medievalism) literatürü bizim için yol gösterici ve parçası olmak istediğimiz yazınlardı. Ancak bu kadar eklektik malzemeyi tespit etmek için akademik literatürün ötesini taramak gerekiyordu. Yani ilk olarak bu tip malzemeyi bulabileceğimiz veri tabanlarını, web sitelerini, yazarları vs. keşfetmeliydik. Sanırım kaynak kullanımı açısından serginin en ilginç kısmı buydu.
Hayranı olduğunuz bir tarihi figür?
William Wallace. Çünkü çocukken Braveheart’ı izleyip çok sevmiştim.
Theodora bunu hak etti mi?
Hayır.
Amon Amarth mı, Rotting Christ m?
Rotting Christ.
Hangi çağın sanatı?
Geç Bizans.
Yakın zamanda gezmek istediğiniz ilk sergi?
Meşher’de “Sen-Ben-Onlar”.
Assassin’s Creed serisinden favori oyununuz?
Floransa ve Venedik’te geçen Assassin’s Creed 2.
Gezdiğinizde en çok etkilendiğiniz tarihi müze?
Yenikapı kazılarından sonra yapılan Bizans sergisi beni çok etkilemişti.
Sergide işlerini kullandığınız sanatçılardan favoriniz
Scott Eagle’ın “City of Saints and Madmen”.
Sevdiğiniz Türk sanatçılar var mı?
Şu an özellikle Nejdet Yılmaz’ın Ayasofya’nın kedisi Gli için yaptığı “Aya Gli” isimli işini seviyorum.
Bizans’tan kalma mimari eserlerden en sevdiğiniz?
Constantine Lips Manastırı (Fenari İsa Camii).
Sergide kullandığınız medya türlerinden favoriniz?
Video oyunu ve edebiyat.
Bir daha küratörlük yapmak ister miydiniz?
Çok isterdim.
İstanbulda favori semtiniz?
Kadıköy.
Keşke ben yapmış olsaydım dediğiniz sanat eseri?
Scott Eagle’ın “City of Saints and Madmen”i.
Tarihte var olmuş hangi sanat akımına dahil olmak isterdiniz?
20 yüzyıl başı Avangart akımlardan herhangi biri. Bizans sanatından etkilenen, Klimt tarzında çalışan ekibe dahil olmak isterdim.