Zeynep Kurt’un yazısıdır.
MUHTELİF İSTANBUL
Her şehir hafızasını içinde taşır.
Şehri sokaklarından, binalarından, kaldırım taşlarından tanırız; insanların yüzlerinden ve tabelalardan… Biz, bize dair hikayeler anlatırız, ancak bu hikayeleri hepimiz dinlemeyiz. Dinleyenler arasında ise hikayeyi çoğaltanlar, nesilden nesile anlatanlar da bir o kadar azdır. Bu nedenle bir şehri alıp enine boyuna dinleyen, sonrasında da dili döndüğünce kalemi, kâğıdı, sazı ya da objektifiyle bize yeniden anlatan insanların varlığı o şehir için hayati önem taşır. Tam da bu yüzden Ara Güler olmadan İstanbul’a bakmak ya da bu renkli, boynu bükük, kırgın halini anlamak imkânsız geliyor.
Elbette toplumsal hafızamızı birkaç poz fotoğraftan ibaret göremeyiz, ancak Ara Güler özelinde onun kareleri olmadan da yönümüzü, hissimizi kaybederiz diye düşünüyorum. Yakın tarih anlatılarında dinlediğimiz, filmlerde izlediğimiz her şey birer izlek oluvermiş onun karelerinde, İstanbul’a ışık tutuyor.
Şairlerimizi ve sanatçılarımızı sık sık semtlerle özdeşleştiririz. Herkesin İstanbul’u esasında sadece kendi semtidir. Ara Güler’i özel kılan unsurlardan biri bunun tam tersini yapıyor olması bence. Onun İstanbul’u bir mahalleye sıkışıp kalmamış. Bunu Muhtelif İstanbul’u gezerken anladım. Ucu olmayan Galata Kulesi ve 6. Filo’yu Beyoğlu’nda karşılamak isteyen gece kulüpleri, Sirkeci’de at arabaları ve limanlarda kayıklar… Tıpkı bugün olduğu gibi fakir ile zenginin, deli ile akıllının buluştuğu İstanbul…
Ara Güler, uzun yaşamı boyunca döneminin özel bir ruha sahip olan insanlarını objektifine almış. Serginin girişinde Salvador Dali ve Tarlabaşı’nda elma şekeri satan seyyar satıcıyı görüyoruz. Yalnız, hepsini çekerken daha büyük bir şeyin peşinde olduğunu sezinleyebiliyorum. Fotoğraflarında yarattığı estetik hazdan ziyade bir aitlik hissediyorum. Dile geliyor ve bana bir şeyler anlatıyor bu kareler. Ara Güler fotoğrafçı olmadığı iddiasında; “Ben de gazeteciyim. Fotoğrafçı değilim. Fotoğrafçı ile gazeteci arasındaki fark budur. Fotoğrafçı bomba patlar kaçar ama gazeteci peşinden gider olayı yakalamaya çalışır. Ben bu yaşa kadar ona göre çalıştım” diyor. Asıl amacı bir şeyler anlatmak yani. Merak ve inat, bunlara karşın dingin bir yaratıcılık. Böyle açıklardım Ara Güler’den ne anladığımı.
Elbette birini ancak onu dinlersek anlarız. Ara Güler de kendi sesini ve dinlediği tüm hikayeleri bize çektiği fotoğraflarla anlattı. Siz de onu kendi dilinden dinlemek için fotoğraflarına buradan ulaşabilirsiniz. Bununla beraber bize İstanbul’dan bahseden karelerini “Muhtelif İstanbul” sergisiyle Bomontiada’daki Ara Güler Müzesinde de görebilirsiniz.