İçinde bulunduğumuz yüzyıla damgasını vuran akımlarından biri olan #metoo hareketi, uzun süredir gündemden düşmeyen bir hareket olarak tarihe not düşüldü. Peki çoğu sektörde de baskın olan cinsiyetçi pratiklere karşı eğlence sektörünün feminist damarının kabarmasına sebebiyet veren şey ne oldu?
Kavram olarak ilk kez 2006’da hayatımıza giren ve sosyal medya üzerinden tüm dünyaya 2017’de yayılan #metoo hareketi, cinsel saldırı ve şiddete karşı Anette Milano’nun yaptığı bir paylaşım üzerine akımlaştı. Özellikle sinema sektöründe sesini duyuramayan ve yıllar boyunca kariyerlerinde ilerleme kaydederken türlü cinsel şiddet ve istismara maruz kalmış kadınların seslerini birleştirerek yaşadıklarını ifşaladıkları ve medyada taş üstünde taş bırakmayan gerçekleri anlattıkları bir süreçle de #metoo hareketi, tüm dünya tarafından destekçilerini bulurken büyük eleştirilerin de hedefi olmuştu. Hollywood’un kilit isimlerinden oyuncu Kevin Spacey ve Miramax Film’in sahibi Harvey Weinstein, bu hareket ile anılan isimler oldular. Harvey Weinstein’ın 40 yıl boyunca sürdürdüğü sistematik cinsel saldırıları ifşalayan 80’den fazla kadın sayesinde Harvey Weinstein 23 yıl hapis cezası alarak tutuklandı, Kevin Spacey’e karşı açılan dava ise şikayetin geri çekilmesi sebebiyle geçersiz oldu. Sinema ve medya sektöründe önemli pozisyonlarda bulunan sayısız erkek, dünya üzerindeki birçok kadın tarafından ifşalandı.
#metoo hareketi, beraberinde birçok soru da getirdi. Eğlence sektöründeki ayrımcılıklar her zaman ortada olan fakat kimsenin gündem et(de)mediği konulardı. Feminist hareketin eğlence sektörüyle buluşmasıyla birlikte birçok farklı alanda sorgulamalar başladı: Kadın başrol oyuncularının erkek başrol oyuncularından çok daha az kazanmaları, kadın yönetmen ve yapımcı sayısının yetersizliği, kadın çalışanların setlerde gördükleri mobbingler ve daha nicesi…
Kadınların televizyonda ve beyaz perdede eril bakış açısının hakimiyetinde oluşturulan karakterle sıkıştırılmaları da son dönemin en çok dikkat çeken ve eleştiri toplayan gerçeklerinden biri. Yapım esnasında erkek izleyiciyi tatmin etmek için oluşturulan bu karakterle birlikte şu sorunun sorulması kaçınılmaz oldu: Kadınlar sinemada ve televizyonda hangi konumda var oluyorlar?
Mad Men, kadınların medyadaki yerinin tarih boyunca değişimini anlatan en güzel örneklerden biri olabilir. 60’lı yıllarda altın çağını yaşayan reklamcılık sektörünün mutfağını ve kirli çamaşırlarını ortaya dökerken bekar kadınların doğum kontrol hapı kullanmasının toplumdaki en büyük tabulardan biri olduğunu anlatan, dönemin ruhunu ve günlük yaşamını bize oldukça gerçek ve çekici bir dille anlatan bu dizide kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına dair atılan adımlara da tanıklık ediyoruz. Dizinin yaratıcıları (onlar da erkek) daha ikinci bölümden “Kadınlar ne ister?” gibi bir soru sorarak o dönemin kadınlara olan bakış açısını trajikomik bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Hala izlemeyen varsa 60’lı yılların duvara toslayan “Amerikan Rüyası” ile tanışmak için geç değil.
Doğum kontrol hapı kullanmanın daha normal, kadınların sekreterlik dışında bir işle uğraşmalarının olası olduğu bu dönemde her şey bir sihirli değnekle değişmedi elbette. Kadın sanatçılar, kadınlar, hala daha birçok sansür pratiğiyle baş etmek zorunda kalıyorlar. Müzik sektörü, kadınlara mikrofonu uzatma noktasında çoktan sınıfta kalmış bir sektör.
“Producer” kelimesi size muhtemelen sayısız isim çağrıştırıyordur. Bu isimlerden hangileri kadın? Müzik sektöründe kadın üreticilerin kendilerine ait bir üretim platformu bulabilecekleri alanlar ezici çoğunlukta eril bir perspektifle inşa edilmiş alanlar. Çok değil, bundan 100 sene öncesine gittiğimizde kadınların biyolojik olarak iyi müzik yapabilmeleri için gerekli yaratıcılık seviyesine asla sahip olamayacakları erkekler tarafından kaleme alınıyordu. Müzikte bir kadın sesine ya bir din müziğinde ya da tanınan bestecilerin çocuklarının bestelerinde duyabiliyorduk. Kadın müzisyenlerin oranı, işin şov kısmında odaklandığımızda içimize ferahlık serpiştirirken söz yazarlığı ve yapımcılık noktasında hala daha iç rahatlatacak bir durum söz konusu değil ne yazık ki. Uygulanan çifte standartlar ve gerçekçi olmayan beklentiler hem yaratıcılığı baltalıyor hem de kadın elinden çıkan “iyi” yapımların safsata dolu eleştirilerin gölgesinde kalmasına sebebiyet veriyor.
Kadın temsiliyetinin müzikte değişmesi, feminizmin geçtiğimiz dönemlerde aldığı radikal yollarla birlikte oldu. Connie Francis, 1960’ta Billboard Hot 100 listesine 1. numaradan yerleşerek müzik tarihine adını bir listede 1. sırada olan ilk kadın olarak yazdırdı. Bu süreçten sonra kadınlar, müzik sahnesinde yerlerini almaya başladılar fakat bu temsiliyetin tekelinin kimin elinde olduğuna parmak basmadan burada iyimser bir durum yakalamamız bence oldukça güç. Show dünyasının ve medya teknolojilerinin ilerlemesiyle birlikte sanatçılar daha göz önünde olmaya başladı ve yaratılan şov dünyası, bu sefer kadınlar için bambaşka zincirleri temsil etmeye başladı.
Şov dünyası ve müzik sahnesi, son zamanlarda gündemimizde olan bir konuya da ışıklarını tutuyor. Hatırlarsınız, Gülşen haftalar boyunca giydiği kıyafetler “yüzünden” gündemden düşmemişti. Size Iggy Pop, Queens of the Stone Age’in eski basçısı Nick Oliveri ve Jane’s Addiction gibi ünlü rockstarların sahnedeki çıplak performanslarını izletsem muhtemelen absürt bulmayacak, aksine tam bir rockstar olduklarını iddia edecektiniz. Peki sahne şovunun bir parçası olan kıyafetleri taşıyan kişilerin cinsiyetiyle birlikte değişen şey tam olarak ne?
Kadınların sahnede fiziksel temsiliyetlerini, müzikte ise seslerini duyurabilmeleri çok zaman ve emek gerektirdi. Öyle görünüyor ki bu temsiliyetin sahnede doğru ve sürekli olması için daha kat etmemiz gereken çok yol var.
radyo boğaziçi olarak 8 Mart için hazırladığımız playlisti buradan dinleyebilirsiniz.