21 Aralık akşamının bize bir kez daha tescillediği üzere Nekropsi, yerli müzik sahnesinin en sevilen kült ekiplerinden biri, tabiri caizse progresif müziğin süper kahramanları, Avengers’ı. Salon’a girdiğimiz an bir futbol maçına gelmişiz gibi dört bir yanımızda gördüğümüz Nekropsi pankartları, olayların tutkulu bir şekilde tezahür edeceğini önden müjdeliyordu, nitekim beklentilerimiz boşa gitmedi. Mevzubahis pankartlar içinde grubun 1995 tarihli, Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü tarafından düzenlenen bir konser ilanının da yer alması bilhassa dikkat çekiciydi.
Nekropsi’nin güncel kadrosunda Cem Ömeroğlu (gitar/ses), Cevdet Erek (davul/ses), Gökhan Goralı (gitar/ses) ve Kerem Tüzün (bas gitar/ses) yer alıyor. Dörtlü 22.35 sularında sahneye çıktığında seyirciler tarafından coşkuyla ve alkışlarla selamlandı. Bu tutkulu karşılamanın ardından yerlerine kuruldular ve soluksuz seyredecek bir 2,5 saat başladı. İlk albüm Mi Kubbesi‘nde yer alan “94 Kor” hızlı ve sert girişiyle başlangıçta hepimizi ayılttı, saniyeler içinde gerekli haletiruhiyeye soktu. Kah başımızı sallıyor, kah dans ediyor, kah grubun sahnede samimiyet ile ustalığı sentezleyen duruşunu inceliyorduk.
Birbiri ardına “Hindu” ve “Crying Game”i yerleştirerek Mi Kubbesi‘nin eriştiği başyapıt statüsünü görmezden gelmeyen grup üyeleri, buradan önce güncel tekli “Sekizler”e, ardından da Sayı 2 albümünün efsanelerinden “Harf Devrimi 2005”e geçti. Şarkının stüdyo kaydında yer alan açılış diyaloğunu analog anlayışla seslendirerek doğallıklarını sürdürdüler. Diğer yeni tekli “Ta Ta Du” itibariyle Salon’da bedeniyle kıpır kıpır ritim tutmayan insan kalmamıştı. Enerjik bir başka “Ebo” performansını aklımızı uçuran bir “Yok Var” icrası izledi, “Ateis 1998”, klasiklerden “Fok” ve “Baba”nın ardından en bilinen Nekropsi eserlerinden “Erciyes Şokta”ya geldi sıra. Seyirci eşliğiyle bambaşka bir coşkuya şahit olduk.
Grup performansına verilen kısa ara boyunca Cevdet Erek yaklaşık 10 dakika boyunca davulunu konuşturdu. “Konuşturmak” fiilini kullanmayı kasten tercih ettim, zira Erek asma davuluna belli bir ritimle vurmaktan fazlasını yapıyor, davul içi rezonanstan faydalanarak olayı bambaşa bir boyuta taşıyor, sanki bizi meçhul bir ormanın derinlerinde şamanistik bir ayine ışınlıyor. Bu performansın dahasını merak edenler, Erek’in Davul adlı stüdyo albümüne kulak verebilirler.
Grubun bis için dönüşü “Dedikodu”yla başladı, seyircinin katılımıyla yaşananlar bir konserden fazlasına evrilmişti artık. “++++” ve bir başka Nekropsi klasiği “Die Neue Papa”nın ardından önce “Efsane”, sonra bir kez daha “Erciyes Şokta” geldi. Bu noktada vokaller tümüyle bize emanet edilmişti. Nekropsi tesiri de böyle bir şey aslında, dakikalar ilerledikçe kendinizi müziğin içinde buluyor, şarkılarla ve çevrenizdekilerle bir bütün haline geliyorsunuz. Böylesi bir tutku da öyle herkesten gelmez. O yüzden hadi bir kez daha: “Nekropspor çok yaşa!”