“The music business is a cruel and shallow money trench, a long plastic hallway where thieves and pimps run free, and good men die like dogs.”
Müzikle az çok bağlantısı olan, sektörün nasıl işlediğine dair biraz fikir sahibi olan herkes, endüstride sıkça bahsi geçen ‘acımasızlık’ ve ‘sömürü’ kültüründen haberdardır. Sosyal medyanın her türlü bağlamın sınırlarını yeniden çizdiği, takipçi sayısının ‘etki’ anlamına geldiği bu çağdaysa kültürün aynı kalmasını beklemek büyük bir hata.
Influencerların müzik endüstrisine etkisini araştırmaya başladığımızda, takvimler Kasım 2020’yi, taksi varış rotam Bub Music’i gösteriyordu. Taze kalmayı başarmış hafızam ve notlarım, bir de Karya Çandar’ın bizi borçlu hissettiren güzel ağırlaması sayesinde, devamı gelmesini umduğum bu seriye başlıyorum.
Türkiye’nin dört bir yanından 700-800 demo gözden geçirilen, durmadan yeni yetenekler ve projeler üzerine çalışılan Bub Music, küçük stüdyosundan büyük hedefler koyuyor kendine. Öncelikle genç seslere bir aile ortamı sunmaya çalışıyor, üstelik hayatlarını ortaya koyacakları kontratlar imzalamadan. Kurucularından Karya Çandar, “Müzik yapmak isteyen kimi insanların bir tek şansı olabilir” diyor ve Bub Music’le birlikte bu şansı sonuna kadar kullanmaya çalışıyorlar. Genç seslere iyi ekipmanlar, temiz bir kayıt, doğru bağlantılar sağlıyorlar; Karya ise sanatçılarla iç içe bu üretimin her aşamasına dahil oluyor. Rap’in yanında akustik, alternatif, deneysel tarzlar deniyorlar; bir yandan da aşina olduğumuz Afro beatler üzerine eğlenceli şarkılar yapıyorlar.
Yapılan işin mottosu “bold, unconventional, better music”. Bir dinleyici olarak bize güven veren noktaysa, müzikle yıllardır iç içe olan, bunun eğitimini alan Karya’nın bir iş adamı bakışıyla değil müzisyen kafasıyla iş yapması oluyor. İyi bir şarkının, belli bir standardın üstündeki işlerin değer göreceğine inanıyor ve bu işin değer görmesi için birazdan bahsedeceğim güçlerini kullanıyor.
Karya ise sanatçılarla iç içe bu üretimin her aşamasına dahil oluyor.
Bub Music’in çoğu diğer label’dan farklı olarak bünyesindeki yeni ve eski sanatçılara sağladıkları asıl şey iyi bir PR. Karya’ya göre, dijital çağda asıl problem müziği üretmek ve dağıtmaktan ziyade, onu duyurmak. Büyük reklam panoları ve tek televizyon kanalı devrini geride bıraktıkça, her gün binlerce şarkının piyasaya sürüldüğü platformlarda küçük bir ateşlenmeye ihtiyaç duyan sanatçıların sayısı çok fazla. Bub Music’in arkasındaki influencer desteği bu rekabette oldukça önemli. Örneğin Ala Tokel’in 111.000 takipçili Türkçe Rap playlistinde herhangi bir kar gütmeden yeni şarkıları tanıtması ya da hepimizin mutlaka bir kez paylaşımlarına denk geldiğimiz, sevgilimize DM’den yolladığımız Ahmet&Karya ikilisinin çıkan her klibin kıyısında köşesinde yer alması. Bunlar Antalya’daki küçük odasında müzisyen olma hayaliyle yanıp tutuşan bir yetenek için çok büyük fırsatlar.
Benim dikkatimi çeken bir nokta daha var. Sosyal medya kendi dinamiklerini yarattığından beri bir pek çok influencer ile belli bir ücret karşılığı iş birliklerine imza atılabiliyor. Bub Music’in yaptığı pazarlamayı bu iş birliklerinden ayıran şey bana göre samimiyet. Her gün sosyal medyada gördüğümüz milyonlarca post ve storyde özlediğimiz doğallığı bir şekilde yakaladıklarını düşünüyorum. Çünkü Karya’nın dediğine göre bu oluşuma destek olan, eğlenceli kliplerinde yer alan tüm influencerlar bunu beğendikleri ve gerçekten istedikleri için yapıyorlar. Bu da dinleyicide, çıkan şarkıyı kendisi paylaştığında bir aşinalık, dostluk hissi yaratıyor.
Bu label’ın çatısı altında kendi hikayelerini de anlatan Karya, yıllardan beri hayali olan bu işe Ala ile girişirken, Türkiye’de çok fazla görmediğimiz bir çalışma disiplinini deniyor. Bub Music yükselen ivmeleri, kaliteli işleri ve saatler süren sohbetimizle; beni bir influencer “label”ından ziyade, “sahip oldukları etkiyi müzik için kullanan bir grup arkadaş, bir aile” oldukları fikrine inandırıyor.