İnceleme ve Röportaj: 11. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali

Hangi İnsan Hakları Film Festivali, bu sene 11. kez seyirciyle buluştu. Documentarist çerçevesi altında gerçekleşen bu festival; Beyoğlu’nun vazgeçilmez mekanlarından olan Aynalı Geçit, Postane ve Tütün Deposu’nda gerçekleşti. Festival sırasında festivalin sanat yönetmenlerinden Necati Sönmez’le Hangi İnsan Hakları Film Festivali’ni konuşma fırsatı buldum.  

A: Öncelikle 1 senenin ardından tekrar festivallerde görüşebildiğimiz için çok mutlu olduğumuzu belirtmek istiyorum. Pandemi koşullarından dolayı geçen sene festival fiziksel ortamda gerçekleştirilememişti. Fiziksel ortamda görüşemediğimiz bu dönem sizi ve festivali nasıl etkiledi?

N: Pandemi bütün festivalleri etkilediği gibi ana festivalimiz olan 2020 Haziran’da yapmamız gereken Documentarist’i de etkiledi elbette. Documemtarist’i sembolik bir festival olarak online yapmak zorunda kaldık. Çünkü sinema salonları kapalıydı, birçok başka belgesel festivalinin yaptığı da buydu. Yazın sonunda 2. dalga ile beraber yine bir kapanmaya gidildi, Hangi İnsan Hakları Film Festivali’nin bu sefer ya online olması ya da ertelenmesi söz konusuydu. Pandemi şartlarında gösterimleri online yapmak bize çok cazip bir fikir olarak geldi. O yüzden bizim Documentarist deneyimimiz gayet iyiydi. Fakat giderek sene sonuna doğru 2020’de online etkinliklerde bir yığılma olduğunu fark ettik. Her şeyin, bütün etkinliklerin dijitale dönüştüğü bir dönemde olduğumuzu gördük. O zaman HİHFF’yi dijital ortamda yapmamaya karar verdik, dijital ortamda yapmaktansa festivale ara verdik. Bizim festivalimiz gibi festivallerin online ortamda yer almasını yeni bir olanak olarak görüyorum ama özellikle insan hakları temalı bir festival gibi etkinliklerin fiziksel ortamda buluşmalarla, yan yana gelmelerle, yüz yüze buluşma ve sohbet ortamlarıyla var olabileceğini düşünüyorum. Özellikle Hangi İnsan Hakları Film Festivali, filmlerden ibaret bir etkinlik değil. Filmleri bir şekilde vesile ederek onlara eşlik eden toplantı, forumların, tartışmaların, sergilerin yapıldığı bir etkinlik olarak tasarlamaya çalışıyoruz. O anlamda da doğası gereği fiziksele daha yatkın bir etkinlik.

A: Hangi İnsan Hakları Film Festivali’nin bu seneki teması cezasızlık. Bu seneki tema belirlenirken geçen seneden itibaren hepimizin şahit olduğu toplumsal olayların sizdeki etkisi nasıl oldu?

N:Aslında her sene bir temayı öne çıkarmaya, ona yoğunlaşmaya, dikkat çekmeye çalışıyoruz birkaç filmle. Bu sene de cezasızlık önümüze düştü. Türkiye’de yaşanan süreçlerden ötürü, insan hakları mücadelesinde yaşanan süreçler ve bazı davaların örtbas edilmesi, kapatılması gibi şeyleri yaşadıktan sonra aklımıza ilk gelen temalardan biri oldu cezasızlık. Bahsettiğim insan hakları davalarından birisi de Suruç davasıydı ama bu davaya da gelene kadar Türkiye’de cezasızlık politikası, her zaman tanık olduğumuz bir politika adeta. Dolayısıyla aslında gündem belirliyor bizim temalarımızı. Cezasızlık da böyle ortaya çıktı. Ama bu sadece Türkiye ile ilgili bir tema değil, dünyanın her yerinde bu dönemin en yakıcı sorunlarından birisi cezasızlık. İşlenen suçların cezasız kalması, yeni suçlara kapı açması….  Sanıyorum ki bu çağın dünyadaki önemli sorunlarından birisi…

A: İnsan hakları gibi çok geniş olmasına rağmen her dönem oldukça yoğun bir gündemi olan evrensel bir konuyu bir film festivalinde işlerken gösterilecek filmleri seçmek oldukça zorlu olmalı. Bu senenin filmleri seçilirken aday filmler nasıl bir filtreden geçirildiler, gösterilmesini çok istediğiniz fakat gösterime girmeyen filmler var mı? 

N:Bizim almak isteyip de alamadığımız filmler var elbette. Festivalleri her zaman şartlar belirliyor, bazen festivalin bütçesi zorluyor bazen de almak istediğimiz filmin dağıtıcısının filmin Türkiye’de gösterilmesini istememesi film seçimlerimizi etkiliyor. Çoğu zaman çok zorlanmıyoruz film seçerken, sene boyunca izlediğimiz ve bir kenara koyduğumuz filmler oluyor. Festival süreci başladığında da o filmleri almaya çalışıyoruz. O filmleri konfirme etme, masrafları giderecek bütçeyi oluşturma sürecimiz başlıyor. Bazen tema sonrasında geliyor, yani elimizdeki filmlerin içeriğinden de çıkabiliyor. Özellikle de bir konuya çok yoğunlaşan bir film kümesi olduğu zaman o konu kendiliğinden temamız oluyor. Zaten çok ana akıma hitap eden bir festival değil. Hangi İnsan Hakları Film Festivali gibi insan haklarını ele alan bir festivalde de film bulma gibi bir sorunumuz olmuyor o yüzden, hele ki Türkiye’de. (gülüyor)

A: Oldukça sorunsuz ve keyifli bir seçki oluşturma süreci oluyor yani, süpermiş. Ben biraz da konuyu mekanlara çekmek istiyorum. Film festivallerinin gösterim yaptıkları mekanlar da en az festivalin içeriği kadar ilgi çekebiliyor. Siz Hangi İnsan Hakları Film Festivali’ni organize ederken mekanları nasıl seçtiniz? Sizce festivalin devam ettiği üç mekan olan Aynalı Geçit, Postane ve Tütün Deposu festivalin gidişatı nasıl etkiliyor? Buralar çok tekel olmayan, kendine has ruhları olan yerler.

N:Zarf-mazruf ilişkisi gibi burada da gösterilen filmlerle mekanlar birbirlerini tamamlıyorlar. Gösterdiğimiz filmlerin niteliğiyle gösterim yaptığımız mekanlar birbirine çok uyumlu oluyor . Bizim bu festivali bir sinema zinciriyle alışveriş merkezinde yapmamızın hiçbir anlamı olmaz zaten. (gülüyor) Ayrıca, biz festivali hala Beyoğlu’nda yapmakta ısrarcıyız, İstanbul’un kültür merkezi olarak kalmak için direnen Beyoğlu’ndan ayrılmayı pek istemiyoruz, burada tutunmaya çalışıyor. Bu civarlarda pek çok mekanımızı kaybettiğimiz için hem Documentarist’te hem de Hangi İnsan Hakları Film Festivali’nde kendi alanlarımızı oluşturmaya çalışıyoruz. Birçok mekan da zaten biz orayı festival için kullanmaya başladıktan sonra çeşitli festivallere ve kültür-sanat etkinliğine ev sahipliği yapmaya başladı. Mesela Postane’yi festival için ilk kez kullanıyoruz, bulunduğumuz bağlam (Aynalı Geçit) ve Tütün Deposu senelerdir festivale ev sahipliği yapıyor, ayağımız buraya çok alıştı. Bazen biz mekanları seçiyoruz bazen de mekanlar bizi seçiyor. 

A:Burada devam eden bir kültürel dayanışmanın varlığından bahsedebiliriz o zaman. 

N:Kesinlikle. 

Larva (2021)

A:Son kapanmalardan sonra medya dağıtımı çoğunlukla MUBİ, Netflix gibi çevrimiçi platformlar üzerinden ilerlemeye başladı. Sizce bu platformlar festival alışkanlıklarımızı nasıl değiştiriyorlar, ileride daha hybrid bir festival modeli yaygınlaşacak mı?

N:Pandemiden önce başlayan fakat pandemiyle birlikte çok hızlanan bir değişim festivallerde yaşanıyor, bence kaçınılmaz ve gerekli bir dönüşüm bu. Festivaller de çoğunlukla bu dönüşüme ayak uydurmaya çalışıyor, bazılarıysa hala direniyor. Çünkü festivaller biraz da şov yanı olan olaylar, sadece film kavramından ibaret değil. Ama dijital platformlar film izleme kısmını çok geniş kitlelere açtılar. O anlamda olumlu olduğunu düşünüyorum, festivaller de hibritleşmeye başladı. Dijitalleşme, filmlerin seyirciyle daha kolay buluşmasını sağladı, aynı zamanda festivalleri dünyanın dört bir yanından erişilebilir bir forma soktu. Özellikle belgeseller gibi çoğunlukla bağımsız ya da tek dağıtımcı tarafından dolaşıma sokulan filmler için dijital platformlar bütçe açısından çok daha faydalı bir alternatif. 

A:Pandemiden bahsetmişken pandeminin senaryolara ve genel olarak içeriğe olan etkisinin üstünde durmakta fayda var bence. Pandeminin insan sağlığını ve toplum yaşantısını direkt etkilediğini göz önünde bulundurunca toplumun belli bir kesiminin hala temel sağlık haklarına erişiminin kısıtlı olduğu bir dönemde, pandemi festivalde kendine yer edinebildi mi?

N:Pandemi yavaş yavaş filmlerin içeriğine girmeye başladı. Hatta bu sene Berlinale’de Altın Ayı’yı alan film, Romanya’dan pandeminin işlendiği bir hikaye. Bu sadece bir örneği, tabii ki pandeminin beyaz perdeye geçişi de süre istiyor. Kısır Döngü, festivalde gösterdiğimiz ve pandemi döneminde plastikle ilişkimizi konu alan bir film. Yurt dışında da pandeminin konu alındığı filmler izledim fakat bu temanın filmlerde işlenişini konuşmak için biraz erken, biraz daha zamana ihtiyacımız var. Elbette yansıyacak ama, geçtiğimiz iki sene hayatımızda tahmin edilemeyecek derecede bir kırılım yaşattı. 

Free Fun (2019)

A:Hala da devam ettiği için aslında bitmemiş bir süreçten bahsediyoruz. Herhalde üç-beş sene içerisinde şu an fırında olan senaryoları beyaz perdede izliyor oluruz. Festivalin afişi de oldukça dikkat çekici. Bu tasarımın arkasında bir hikaye var mı yoksa tamamen tasarımcının inisiyatifiyle oluşan bir poster mi? 

N: Çoğunlukla tasarımcının inisiyatifine bağlı. Volkan Ölmez yıllardır iki festivalimizin de tasarımını yapan arkadaşımız. Biz ona festivallerimizin genel temasını aktarıyoruz, o da ona uygun bir tasarım yapıyor. Çoğunlukla da bizim aklımızda olan, benimsediğimiz bir şey çıkıyor ortaya. Size ne çağrıştırdı bilmiyorum ama bu seneki posterde o cezasızlığı ve kıstırılmışlığı hissedebiliyoruz. Tasarımda genelde sinemasal bir imgedense daha açık ve temamızın bir açık leke olarak görünmesini hedefliyoruz. 

A:Son olarak festivalle ve belirlediğiniz temayla erişmek istediğiniz toplumsal bir amaç var mı? Bu festivalin yıllardır düzenlenmesindeki motivasyonlarınız az çok belli ama ben sizden tekrar duymayı çok isterim.

N:Tabii ki var. Biz bu festivali başka bir şey için değil, hepimizin bir şekilde içinde yer aldığı mücadelenin bir parçası olarak yapıyoruz. İki festivali de (Documentarist ve Hangi İnsan Hakları) benzer amaçlarla düzenliyor olsak da hedeflediklerimiz farklı. Mesela Documentarist’te Türkiye’deki belgesel üretimine yönelik bir platform oluşturma ve iyi belgeselleri Türkiye’ye getirme amacı güderken Hangi İnsan Hakları’nda gündemdeki insan hakları mücadelesinin bir parçası olma amacı var. Uzun vadede de daha önce yaptığımız birtakım atölyeleri yeniden yaparak üretime yönelik de çalışma hedefimiz var. Proje aşamasındaki belgesellere yönelik de çalışmalarımız sürüyor. 

A:Umarım seneye bu atölyelerde görüşebiliriz! Necati Bey, çok teşekkürler bu sohbet için. 

N:Ben teşekkür ederim, önümüzdeki festivallerde görüşmek dileğiyle. 

Yazı oluşturuldu 4

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön