Röportaj: Ayşe Sinem Kayır
Tiyatro yüzyıllardır var olan ve bu varlığını da günden güne büyüten bir anlatma sanatı. Seyirci koltuğuna oturduğumuzda girdiğimiz büyülü dünya, sinemadan farklı olarak her eylemin o anda gözümüzün önünde gerçekleşmesi ve oyun çıkışı yaşadığımız duygular sanırım bu sanatı sevmemizin en büyük etkenlerinden. Tek seferde izleyip akıllarımıza kazıdığımız oyunların mutfağında neler oluyor sorusu da zaman zaman aklımıza geliyor haliyle. İşte tam da bu sebeple, sezon oyunlarının ekipleriyle sohbet ettiğimiz, tüm süreci hep beraber konuştuğumuz bir seriye başlıyoruz.
Pandemi sonrası maddi manevi yaralarını sarmaya çalışan tüm tiyatro emekçilerinin, sezon içinde temsilden temsile koşan bütün ekiplerin ve sezon boyunca koltukları boş bırakmayan tiyatroseverlerin Dünya Tiyatro Gününü kutluyor, yaşasın tiyatro diyerek bu serimizin ilk röportajını sizlerle paylaşıyoruz.
Bu yazıda 2018’de BAM İstanbul yapımı olarak sahnelenmeye başlayan ve son temsili geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Kader Can oyunu hakkında oyunun yazarı ve yönetmeni Murat Mahmutyazıcıoğlu; yönetmen yardımcıları Sevda Deniz Karali, Özden Selim Karadana ve oyuncusu Deniz Karaoğlu ile çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!
1. İlk önce oyunun yazma sürecinden bahsetmek istiyorum. Bir yazara bunu sormak klişe olacak belki ama Kader Can nasıl ortaya çıktı?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: 2017 yılında Anadolu Kültür’ün düzenlediği bir long-form atölyesine katıldım. Uzun, kurgusal olmayan metinler yazılıyordu. Orada askerlik anılarımı yazdım. Bir karakter vardı Osman diye. Rap söylemeyi seven bir karakterdi. Teatral bir metin olduğu için Gorki Tiyatrosu’nda okuma tiyatrosu olarak okundu. 2018 yazında da o metinden yola çıkarak Kader Can’ın hikayesini yazdım. Sonra Deniz’e (Deniz Karaoğlu) okuttum ve ardından da provalara başladık.
2. İkinci sorumun cevabını da almış oldum aslında ama yine de sorayım. Yazım sürecinde Deniz Karaoğlu’nun oynayacağı belli miydi, bazı işler bazı kişilere özel yazılır ya, sizde böyle bir durum oldu mu?
Deniz Karaoğlu: Sonrasında okuttu, hatta ben ilk gönderdiğinde fikrimi almak için okutuyor sandım çünkü 21-25 yaşlarında bir çocuğun hikayesiydi. Bu yüzden hiç üstüme alınmadım yani. (gülüyoruz) Eşimle okumuştuk ilk kez, çok güldük eğlendik, sonra oldu.
3. Her zaman yönetmen bakışını çok merak etmişimdir. Oyun yönetmek nasıl bir his? Kader Can’ı yönetmek nasıl bir histi, nasıl bir süreçti?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Yönetmenliği tek başına görmüyorum aslında. Kendi metinlerimi yönetiyorum, öyle de devam edecek gibi görünüyor. O metinde yazdığım ritmi ya da duyguyu provada oyuncunun da yaratıcılığıyla büyütmeye ve oyunculuğun malzemesinden olabildiğince yararlanmaya çalışıyorum. Bu yüzden çok zevkli oluyor. Henüz sahnelenmemiş bir metni çalışıyor oluyoruz, bu bir taraftan benim metnim oluyor ama aynı zamanda hepimizin metni oluyor. Herkes bir katkıda bulunuyor ve 2-3 ay süren prova / yaratıcı süreç sonunda oyunlar ortaya çıkıyor. BAM’daki üç oyun da şimdiye kadar bu şekilde çıktı. Kısacası çok keyifli oluyor. Her prova bir şey öğretiyor.
4. Oyunculuk açısından prova süreciniz nasıl geçti? Yorucu olduğunu tahmin ediyorum. Özellikle oyunun temposunu, dinamiğini gördükten sonra provaları ve role hazırlığınızı da merak ediyoruz.
Deniz Karaoğlu: Şu an hatırladığımda çok zevkli geçtiğini hatırlıyorum. O süreci yaşarken yorucuydu ama. Bir de ilk defa tek kişilik bir oyuna çıktığım için ve tek kişilik bir oyunun psikolojisini de hiç bilmediğim için çok korkuyordum başta. Bir açıdan endişeli diğer açıdan çok keyifliydi. Çok yaratıcı anlarımız da oldu, çok sıkıldığımız anlarımız da oldu. Bu biraz da anlatıcı oyunlarda olan bir şey, Istırap’ta (Istırap Korosu) da olan bir şey. Öteki oyunlardan farklı olarak seyirciyle birebir olduğu için hadise, sanki ilk 5-10 oyun prova sürecine dahilmiş gibi geliyor bana.
Sevda Deniz Karali: Ben ilk kez böyle bir sürece girdim. “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin”i izledikten sonra Murat’ın metinlerini çok beğeniyordum. Datça’da tanıştık sonra da sürece dahil oldum. Benim için inanılmaz güzeldi sorunlu anlar bile.
Deniz Karaoğlu: Çok antipatik süreçler de oldu. Çünkü şöyle bir durum var, ben anlatıyorum üçü dinliyor ama nereye kadar dinleyebilirsin ki sıkılmadan? (gülüyoruz)
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Bazı maskelerimiz vardı, mesela “Deniz bize 30. kez anlatıyor ama onu bizim hala aynı ilgiyle dinlediğimizi zannetmeli” şeklinde. (gülüyoruz)
5. Yine oyunun rejisinden devam edelim. Dekor olarak sadece küp benzeri bir blok var. En başından beri bu mu vardı aklınızda? Neden sandalye ya da bank değil de böyle bir blok mesela?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’de sandalyede oturan üç kadın vardı. Prova sürecinde oturarak anlatalım diye bir karar almıştık. Sonra bunun oyuncuya çok büyük bir alan açtığını fark ettik. Bu şekilde hikâyeyi seyirciye ve oyuncuya daha fazla hayal ettirebildiğimizi gördük. Bu yüzden Kader Can’ı yazarken de hep bir sandalyede ya da kutuda anlatabilir diye düşünerek yazmıştım. Daha sonra Deniz’le, hareketin de bir şeylere imkan sağladığını fark ettik. Hareket tasarımcısının da oyunun içinde olduğu bir oyun dili olsun istedik. Düz, önü arkası boş bir kutunun üstünde olması bunu çok daha kolaylaştıracaktı. O yüzden böyle bir tercih yaptık.
Deniz Karaoğlu: Aslında provalara da direkt o kutu üstünde başlamadık. Sahnenin başka yerlerinde ayrı ayrı kutular mı olsa diye de düşündük, ayakta vs. de denedim. Provalarda denedik aslında.
6. Afiş tasarımına da değinmek istiyorum. Oyunun afişi, BAM’ın diğer oyunları gibi, çok dikkat çekici ve seyircide merak uyandıran bir afiş. Bu tasarım sürecinden de bahsedebilir misiniz kısaca?
Murat Mahmutyazıcıoğlu : İlk oyunda afişin ilk çizimini ben yapmıştım. Fotoğrafları da Serkan Ertekin çekmişti. İkinci oyun için de liseden arkadaşım Çağlar Bıyıkoğlu’nun – Biyikof mahlasını kullanıyor- benden çok farklı bir dünyası var çizimlerinde, oyuna bir şekilde katkısı olsun istedik. Ve Kader Can’ı çizdi. Ben Kader Can’a kadar hep kadın hikayeleri yazan bir oyun yazarıydım. Kader Can farklı bir zorluk seviyesiydi benim için. Bu sebeple Çağlar’ın çizgisinin de onunla örtüştüğünü düşündük, hep birlikte oturduk, fikirlerimizi söyledik. Uzun bir gece boyunca çalıştık ve afiş ortaya çıktı.
Özden Selim Karadana: Deniz’in de kritik düzeltmeleri var afişte.
Deniz Karaoğlu: (gülüyor) Afişte Kader’in üstü çizili. Onu ben eklemiştim bu çocuk bence Kader’in üstünü çizer diye düşünerek.
7. Oyunun müzikleri Ah! Kosmos’un elinden çıkmış, orada nasıl bir süreç işledi?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Yan Etki Tiyatrosu’nda biz Deniz’le “Yalnız Batı” oyununu yaparken onun müziklerini yapmıştı. Hatta o zamanlar ilk albümleri yeni çıkmıştı diye hatırlıyorum. Kader Can’da oyuna çağdaş bir sanatçının katkısı olsun istedik, o da çok isteyerek yaptı.
Deniz Karaoğlu: Çok severiz Ah! Kosmos’u.
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Evet evet, oyunu izledikten sonra da üstünde ince değişiklikler yapmıştı, alt yapılarında vs, çok hoşumuza gitmişti.
Sevda Deniz Karali: Hatta stüdyo kaydı da yaptı Deniz. Oyunun sonunda söylediği şarkıyı stüdyoda kaydettik, başlarda böyle değildi.
8. Geriye dönüp baktığınızda aldığınız en akılda kalıcı seyirci tepkisi neydi? Bu süreçten unutamadığınız bir anınız varsa paylaşır mısınız?
Deniz Karaoğlu: Bademli köyüne gitmiştik oyunu oynamak için. Bir okulun bahçesinde basketbol potasının altına küpümüzü koyduk, onun hissi çok güzeldi. Teyzeler amcalar falan vardı. Tek kişilik, kendi orijinal dili olan, geleneksel ama modern bir dili olan bir oyunu İstanbul seyircisi haricinde başka insanlarla paylaşmanın nasıl olacağını hep merak ediyordum. O anlamda çok güzeldi.
Özden Selim Karadana: Ben de Bademli diyeceğim sanırım. Biz genelde uzaktan izliyoruz oyunu ama Deniz’in hemen arkasında izlemiştik o gün. Deniz perspektifi geniş bir oyuncu, anlatıcı da olduğu için arkadan geçen motosikletleri de oyuna dahil etmişti, biz de bunu yakından izlemiştik. Öyle keyifli anlar olmuştu.
Murat Mahmutyazıcıoğlu: O yaz müthiş bir yazdı. Datça Festivali’ne gittik, açık havada oynadık. Sonra bir araba kiralayıp Bademli’ye gittik. Bademli seyircisiyle de güzel bir ilişki kurunca oyun, yaptığımız iş konusunda tazelendiğimizi hissettik. Aramızda da sıkça konuşuruz, en baştan beri yaptığımız işle dünyaya bir şeyler söyleyelim; biçim olarak da söyleyelim ama herkes anlasın bunu gibi bir amacımız var. İnsanlar biçimle hiç ilgilenmese bile çıktıklarında hikâye ve oyunculuk performansı akıllarında kalsın istiyoruz. Bu yüzden de Bademli seyircisinden aldığımız güzel tepkilerden sonra keşke farklı yerlerde daha çok oynasaymışız dedik açıkçası. Çünkü burada sezon yarışı içinde bazen bir rüzgârın içinde kaybolabiliyor yaptığınız şey. Sahnede bu kadar büyük bir emek varken, oyuncu için söylüyorum, onun sıradanlaştırılması -yaptığımız iş çok iyi demek için söylemiyorum- beni çok mutsuz ediyor.
9. Bir oyunu uğurlarken başka bir oyunu da karşılıyoruz aslında. BAM İstanbul’un yeni oyunu Istırap Korosu’ndan da bahsetmek ister misiniz kısaca?
Sevda Deniz Karali: Istırap yine Murat Mahmutyazıcıoğlu rejisi. İki kutumuz var bu sefer, Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu birlikte oynuyor.
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Aşağı yukarı on dört karakterin ve köpeklerinin yaşadığı bir apartman hikayesi anlatıyoruz iki kişi ile. Kader Can’daki hareket tasarımcımız Gizem’le, Istırap’ta Kader Can’ın bir gömlek üstünü yapmaya çalıştık, hareket olarak da fiziksellik olarak da.
10. Son olarak bu biraz oyundan bağımsız bir soru ama herkesin farklı bir cevabı olduğunu düşündüğümden sormak istiyorum, tiyatroda en sevdiğiniz şey nedir? Sizi sahneye ya da anlatmaya devam etmeye motive eden şey?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Bunu provalarda çok düşünüyorum. Çünkü bir prömiyer tarihi belirlenince dünyaya ne anlatmak istediğin konusu biraz gerilerde kalabiliyor. “İyi olacak mı? Seyirci beğenecek mi?” gibi kaygılarımız öne çıkıyor. Bu kaygıların beni çok bastığı bir anda bu işi neden yaptığımı ve yapmak istediğimi düşündüm. Hiç tanımadığım birine bir hikayeyle dokunabilmek çok keyifli bir şey, bunu tiyatroda yapmak bunun on katı zevkli bir şey.
Sevda Deniz Karali: Kader Can özelinde başlayayım, her provada gerçekten izliyordum ben, oyunlarda da hep teknikte duruyoruz Selim’le; her temsildeki minicik anları, farklılıkları fark etmek, oyuncunun karakteri içselleştirmesini görmek çok güzel. Bir de oyunda keşfedip eklediği bu şeyleri oyun sonunda hep beraber konuşmak da çok keyifli. Mesela Kader Can’da anne-Kader kısmında anneye etek düzelttiği bir ekleme yaptı Deniz ve o kadar güzel oldu ki hala arada aklıma geliyor.
Özden Selim Karadana: Ben de paylaşmayı seviyorum. Tanıdığım tanımadığım herkesle. Tiyatro da hünerlerim ve arzularım doğrultusunda paylaşabileceğim en büyük şey herhalde. Çocukken resim yapıp akrabaya göstermenin daha büyük bir hali gibi. Bir de oyundan önceki son beş dakika çok hoşuma gidiyor tiyatroda. O heyecan için yaşıyoruz bu hayatı.
Deniz Karaoğlu: Ben de geçen haftalarda bu soruyu düşünüyordum. Ben galiba bu işin yarattığı duyguyu çok seviyorum. Bir buçuk saat “başka birini” oynamak, onu anlatmak çok yüksek hissettiriyor, birazcık terapi gibi. Bazen şey oluyor mesela, oyun olsa da gidip biraz ağlasam sinirlensem diyorum. Kendini ifade etme merasimi benim için tiyatro, bunun için de çok zevkli.
11. Son soru olarak, BAM ekibi şu an BAM’ın dışında neler yapıyor ve BAM’a dair düşünceleri neler?
Murat Mahmutyazıcıoğlu: Deniz dizi yazıyor, Selim kendi yazdığı oyunu yönetiyor, Sevda Deniz’in single’ı çıktı, beni biliyorsunuz zaten. (gülüyoruz) BAM’la ilgili de umarız bu röportajı iki sene sonra okuduğumuzda tatlı küçük bir ofisimiz olur ve biz burada mümkün olduğu kadar minimal performanslara devam edebilir, okuma tiyatroları gibi şeyler yapabiliriz. En büyük hayalimiz bu.